Çok eski çağlardan beri gerek gıda ihtiyaçlarını karşılamak gerekse de hastalıklarını tedavi etmek amacıyla insanların bitkileri araştırıp incelediği ve şifalı bazı karışım, çay, su, merhem gibi kullanıma yönelik faaliyetlerde oldukları tarihi kanıtlarla ortaya çıkmıştır.
Tarihsel süreçten günümüze kadar uygarlıkların bitkilerle çare bulma çabalarına bakıldığında her uygurlığın “bitkisel tedavi” açısından son derece araştırmacı bir faaliyet içerisinde oldukları görülmektedir.
Bitkisel tedavi‘ye Sümer, Akkat ve Asur Uygarlıklarını kapsayan ve İsa’dan önce 3000 yıllarına kadar uzanan Mezopotamya Uygarlığı mercek altına alındığında; bu uygarlığın kitaplığında saklanmış olan tabletler ve diğer tabletlerin bulunup okunması sonucu tedavinin rahipler tarafından yapılmakta olduğu bilinmektedir. O dönemin herbalistleri olan rahipler ilaçları lapa merhem, şurup gibi şekillerinde hazırlamışlardır.
İ.Ö 2000 yıllarında Orta Anadolu’ya yerleşerek bir uygarlık kurmuş olan Hititler ise Hitit devletinin baş şehri olan, Boğazköy (Hattuşaş) da bulunmuş olan Hitit arşivindeki tabletlere dayanmaktadır. Uzmanlara göre genel kanı Mezopotamya tabaletinde kayıtlı reçetelerde adamotu, alıç, arpa, badem banotu, buğday, defne, dişotu, hardal, haşhaş, üzüm gibi reçetelerde bir çok bitkisel drog bir arada kullanılmıştır. Her reçetenin sonuna ise “böylece hasta iyi olacaktır” cümlesinin yazılıyor olması oldukça dikkat çekicidir.
Grek Uygarlığından, Mısır Uygarlığına Roma ve Bizans Uygarlığından Anadolu Selçuk Uygarlığından Osmanlı Uygarlığına kadar bitkisel tedavi yöntemleri hep kullanıla gelmiştir.
“Bitkisel tedavi” yöntemlerinde Osmanlı tababeti genellikle Selçuklu ve İslam tababetinin bir devamı niteliğinde olup Osmanlı uygarlığı ilk dönemlerinde tıbbi bitkilerle ilgili dikkat çekici kaynak İbni Baytar’ın eserinde Türkçe çevrileri yaparak sonradan Calinos, İbni Sina, İbni Baytar ve Razi gibi yazarların eserleridir.
Osmanlı padişahları da bitkisel tedavi yöntemlerine işe çok önem vermiş ve 1909 yılında İstanbul Tıp Fakültesine bağlı olarak kurulan eczacılık okulunun öğretim programına bitkisel drogları öğretmek amacıyla “Farmekognozi” ismi altında bir ders konulmuştur.
:
Çok eski çağlardan beri gerek gıda ihtiyaçlarını karşılamak gerekse de hastalıklarını tedavi etmek amacıyla insanların bitkileri araştırıp incelediği ve şifalı bazı karışım, çay, su, merhem gibi kullanıma yönelik faaliyetlerde oldukları tarihi kanıtlarla ortaya çıkmıştır.
Tarihsel süreçten günümüze kadar uygarlıkların bitkilerle çare bulma çabalarına bakıldığında her uygurlığın “bitkisel tedavi” açısından son derece araştırmacı bir faaliyet içerisinde oldukları görülmektedir.
Bitkisel tedavi‘ye Sümer, Akkat ve Asur Uygarlıklarını kapsayan ve İsa’dan önce 3000 yıllarına kadar uzanan Mezopotamya Uygarlığı mercek altına alındığında; bu uygarlığın kitaplığında saklanmış olan tabletler ve diğer tabletlerin bulunup okunması sonucu tedavinin rahipler tarafından yapılmakta olduğu bilinmektedir. O dönemin herbalistleri olan rahipler ilaçları lapa merhem, şurup gibi şekillerinde hazırlamışlardır.
İ.Ö 2000 yıllarında Orta Anadolu’ya yerleşerek bir uygarlık kurmuş olan Hititler ise Hitit devletinin baş şehri olan, Boğazköy (Hattuşaş) da bulunmuş olan Hitit arşivindeki tabletlere dayanmaktadır. Uzmanlara göre genel kanı Mezopotamya tabaletinde kayıtlı reçetelerde adamotu, alıç, arpa, badem banotu, buğday, defne, dişotu, hardal, haşhaş, üzüm gibi reçetelerde bir çok bitkisel drog bir arada kullanılmıştır. Her reçetenin sonuna ise “böylece hasta iyi olacaktır” cümlesinin yazılıyor olması oldukça dikkat çekicidir.
Grek Uygarlığından, Mısır Uygarlığına Roma ve Bizans Uygarlığından Anadolu Selçuk Uygarlığından Osmanlı Uygarlığına kadar bitkisel tedavi yöntemleri hep kullanıla gelmiştir.
“Bitkisel tedavi” yöntemlerinde Osmanlı tababeti genellikle Selçuklu ve İslam tababetinin bir devamı niteliğinde olup Osmanlı uygarlığı ilk dönemlerinde tıbbi bitkilerle ilgili dikkat çekici kaynak İbni Baytar’ın eserinde Türkçe çevrileri yaparak sonradan Calinos, İbni Sina, İbni Baytar ve Razi gibi yazarların eserleridir.
Osmanlı padişahları da bitkisel tedavi yöntemlerine işe çok önem vermiş ve 1909 yılında İstanbul Tıp Fakültesine bağlı olarak kurulan eczacılık okulunun öğretim programına bitkisel drogları öğretmek amacıyla “Farmekognozi” ismi altında bir ders konulmuştur.
: